Bilirkişi Listesine Kaydolmak İsteyen Gerçek Ve Tüzel Kişilere Duyuru
Paragrafına da atıfta bulunarak, Divan’ın ‘bağışıklıkların bazı yetkili uluslararası ceza mahkemeleri önünde uygulanmayabileceğine’ dair görüşüne yer vermiştir. Ancak UCM’nin bu kararı Dov Jacobs, Claus Kress, Ben Batros ve Dapo Akande gibi birçok önde gelen uluslararası hukukçu tarafından ağır ve haklı şekilde eleştirilmiştir.[3] Öncelikle böyle bir yerleşik teamül kuralından biçimde bahsetmek mümkün değildir. Dahası bir kimsenin UCM önünde bağışıklık kartını ileri sürememesi ile, egemen eşit bir devletin başka bir devletin başkanının tutuklaması bakımından bağışıklık iki ayrı meseledir. UCM ilgili görüşü ile aynı zamanda yerleşik uluslararası hukuk sisteminin rızaya dayalı olması ve egemen eşitlik ilkesine dayanması, Mahkeme ilkelerinin altına adeta dinamit döşemiştir. Listeye kabul edilen tüzel kişiler adına incelemeyi yapacak olan gerçek kişi ya da kişilerin de üsteye kabul şartlarını taşımaları gerekir. İstanbul Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığınca CMK’nın 64. Maddesi gereğince 2011 yılı için düzenlenecek bilirkişi listesine kayıt olmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler için gerekli koşullar ve ihtiyaç duyulan uzmanlık alanları ile müracaat tarihini içeren bir duyuru yayınlandı. Bu gelişmeler ışığında, yüz yıllık sürece yayılan girişimler dizisinin bir sonucu olarak büyük umutlarla kurulan UCM’nin 20 yıl içinde ekseriyetle ‘Özgür Batı’ haricindeki dünyaya doğrultulmuş bir hukuk silahı haline gelmesi tehlikesi hiç olmadığı kadar somut bir hale gelmiştir.
- Zira tüm üye ülkeler kararın çıkmasından itibaren Putin’i tutuklamak yükümlülüğündedir.
- Yukarıda açıklanan hukuka aykırılığın ötesinde, siyasi olarak, nükleer bir büyük gücün devlet başkanına yönelik böyle bir girişimde bulunabilecek bir devletin var olup olmadığını okuyucunun takdirine bırakıyorum.
- Ancak El-Beşir’in bir türlü tutuklanamaması bu durumun pratikte ne kadar zor olduğuna delalet etmektedir.
Öte taraftan eski Sudan Devlet Başkanı Ömer El-Beşir hakkında 2009 yılında çıkarılan tutuklama kararı mahkemenin görevdeki bir devlet başkanı hakkında çıkardığı ilk yakalama kararı olup, üye devletlerden Güney Afrika’nın ve Ürdün’ün El-Beşir’in ziyaretleri sırasında bu kararı uygula(ya)maması büyük tartışmalara yol açmıştır\. Oyun kütüphanemizi düzenli olarak güncelliyor, en yenilikçi oyunları sunuyoruz. paribahis\. Sudan’da gerçekleşen darbe sonrası başkanlık görevi son bulan ve tutuklu olan El-Beşir’in, UCM’ye teslim edileceğine dair haberler çıksa da bu teslim henüz gerçekleşmemiştir. Bu noktada UCM’nin görevdeki bir devlet başkanı hakkında tutuklama kararı çıkarmasının, şartlar sağlandığında mümkün bir tedbir olduğunu iddia etmek mümkün olabilecekse de fiziki olarak böyle bir tutuklama yapmanın oldukça zor olduğu aşikardır. Zira UCM’nin kendi kolluk kuvveti bulunmayıp, kararların uygulanması üye devletlerin iş birliğine bağlıdır. UCM Statüsü gereği an itibari ile sayısı 123 olan üye devletlerin her biri mahkemece alınan kararları uygulamakla mükelleftir.
Öyleyse Putin’in, bu karar sonrası Türkiye, ABD ve Çin gibi üye olmayanlar dışındaki ülkelere gitmesinin mümkün olmayacağı ileri sürülebilir. Zira tüm üye ülkeler kararın çıkmasından itibaren Putin’i tutuklamak yükümlülüğündedir. Ancak El-Beşir’in bir türlü tutuklanamaması bu durumun pratikte ne kadar zor olduğuna delalet etmektedir. UCM’yi kuran Roma Statüsü, Mahkemenin yargı yetkisine ilişkin sınırları açıkça belirlemiştir. Maddi hukuk yönünden mahkemenin yetkisi nüve suçlarla sınırlı olup, bu suçlar haricinde yargılama yapma yetkisi bulunmamaktadır. Kişi yönünden mahkeme devletlere herhangi bir cezai veya hukuki sorumluluk isnat edememektedir, hususiyetle bireyleri yargılamak üzere tasarlanmıştır. İsnat edilen suçun (i) üye ülke sınırlarında işlenmesi, (ii) üye ülke vatandaşı tarafından işlenmesi ve son olarak (iii) bir durumla alakalı olarak soruşturma yürütmek üzere UCM’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından yetkilendirilmesi hallerinde yargı yetkisi doğabilecektir. BMGK tarafından yetkilendirme halinde, tıpkı Sudan durumunda vaki olduğu gibi, üye olmayan bir ülke sınırlarında gerçekleşen veya vatandaşı tarafından işlenen suçlara ilişkin olarak dahi UCM’nin yargı yetkisi doğabilmektedir. Mahkeme tamamlayıcı nitelikte olup, ancak ulusal sistemler ilgili suçları yargılayamayacak durumdaysa veya samimi olarak yargılama yapmamaktaysa devreye girmektedir.
Devletler bir araya gelip haklarından feragat edebilir veya hak ve yükümlülük doğurabilir. Bu bakımdan UCM üyesi ülkelerin hepsi kendi devlet başkanlarına ilişkin olarak UCM kapsamında bağışıklıktan feragat etmiş durumdadır. Öyleyse bir UCM üyesi ülkenin devlet başkanı hakkında mahkemenin çıkaracağı tutuklama kararı, bir başka üye devlet tarafından uygulanabilecektir. Zira üye olmayan bir devlet, devlet başkanı bağışıklığından feragat etmemiştir ve diğer devletlerin kendi yetkilerinde olmayan bir şeye bir araya gelerek yetkili olma hakkı ve durumu yoktur. Nasıl Türkiye ile Azerbaycan bir antlaşma yapıp kurdukları mahkeme ile ABD Başkanını tutuklama yetkisine sahip olamayacaklarsa, UCM üyesi devletlerin de Putin’le ilgili böyle bir yetkiye sahip olamayacakları açıktır. Kağıt üzerinde UCM, Putin ile ilgili tutuklama kararı çıkarma gücüne sahiptir ve çıkan karar usulen muteberdir. Ancak hiçbir üye ülke bu kararı uygulama gücünü elinde bulundurmamaktadır. Putin’in herhangi bir UCM ülkesince tutuklanması uluslararası hukukun açık ihlali olacaktır. Daha önce 2011 yılında eski Libya lideri Muammer Kaddafi ile alakalı olarak tutuklama kararı çıkarılmış, ancak kararın çıkmasından birkaç ay sonra Kaddafi isyancılarca katledilmiştir.
Putin aleyhine çıkarılan tutuklama kararına ilişkin yargı yetkisi, Ukrayna’nın 21 Kasım 2013 tarihinde itibaren UCM’nin yargı yetkisini tanıması kapsamında, Ukrayna topraklarında gerçekleşen fiillere ilişkin olarak doğmuştur. Bu bakımdan Rusya’nın üye ülke olmaması bir etki yaratmamaktadır. Ancak UCM sadece Ukrayna’da gerçekleşen fiilleri ile alakalı yargılama yapabilecektir. Sahada gerçekleştiği iddia edilen fiillerin Putin ile ilişkilendirilmesi ise UCM Statüsünün 28. Maddesi kapsamında mümkün olup, maddeye göre etkin otorite ve kontrol sahibi üstler astların yaptığı fiillerden icraen veya ihmalen sorumlu tutulabilmektedir. Son tahlilde bu karar UCM bakımından büyük bir kumar olup, dört ihtimal belirmektedir. Bunlardan ilki Rusya’da köklü bir yönetim değişikliği olup, Putin’in Rusya tarafından UCM’ye teslim edilmesidir. Böyle bir değişiklik gerçekleşse dahi, Rus devlet kültüründe eski bir devlet başkanın bu şekilde teslim edilmesi yeri olmayan bir eylemdir. O sebeple UCM için en pozitif olan bu ihtimal uzak görünmektedir.
İkinci ihtimal, Putin’in seyahat ettiği bir UCM üyesi ülke tarafından tutuklanarak UCM’ye teslim edilmesidir. Yukarıda açıklanan hukuka aykırılığın ötesinde, siyasi olarak, nükleer bir büyük gücün devlet başkanına yönelik böyle bir girişimde bulunabilecek bir devletin var olup olmadığını okuyucunun takdirine bırakıyorum. Üçüncü ihtimal krizin uzaması, Putin’in UCM ülkelerine seyahat etmekten imtina etmesi ve günün birinde vefatı ile dosyanın kapanmasıdır. Son ihtimal ise, Ukrayna krizinin siyasi olarak çözülmesi sonucu gelecek baskı ile kararın geri alınması veya -daha da kötüsü- siyasi konjonktürün değişmesi ile Rusya’nın UCM üyesi ülkelerle ilişkilerini düzeltmesi ve UCM kararının kendi üyelerince uygulanmayarak Putin’in serbestçe bu ülkeleri ziyaret etmesidir. Bu son ihtimal UCM’nin zaten sallantıda olan güvenilirliğini ve etkinliğini tamamı ile yerle bir edecektir. Fıkrası, ulusal veya uluslararası hukukça sağlanan resmi bağışıklıkların, mahkemenin bu bağışıklığın bahşedildiği kimse üzerindeki yargı yetkisine halel getiremeyeceğini hüküm altına almaktadır. Putin hakkındaki tutuklama kararı bu iki hükme dayanarak çıkarılmıştır. Batı akademik camiasındaki birçok akademisyen ve devlet görevlisi Putin’in tutuklanması kararının uluslararası hukuka uygun olduğunu ispatlamak için yarışa girmiş durumdadır. Özellikle ABD’nin, uluslararası yargı organlarına olan mesafesi ve güvensizliği sebebi ile UCM’ye üye olmaktan açıkça kaçınan bir devlet olarak, resmi ve akademik düzeydeki propagandası en kibar tabiri ile rahatsız edici bir tezat oluşturmaktadır.
Lakin ne tüm bu girişimler, ne Rusya’nın müdahalesinin açık hukuksuzluğu, ne de işlenen suçlar içinde bulunduğumuz uluslararası hukuk sisteminde bu tutuklamayı hukuki kılabilecektir. El-Beşir’den farklı olarak Putin hakkında bir BMGK kararı yoktur. UCM Savcısının özel danışmanlarından ve önde gelen uluslararası ceza hukukçularından olan Kevin Jon Heller’ın ve Çin Dışişleri Bakanlığının hatırlattığı üzere, UCM üyeliği iki devlet arasındaki ilişkiler bakımından bağışıklığa saygı duyulması ilkesini ortadan kaldırmaz. Yine Heller’ın hatırlattığı bir diğer ilke de, devletlerin tek başlarına yetkili olmadıkları hususlarda bir araya gelerek yetki yaratamayacaklarıdır. Tutuklama kararı özellikle Batı ülkelerinde takdirle karşılandı ve adaletin tecelli etmesi yönünde önemli bir adım olarak değerlendirildi. Her ne kadar Rusya’nın Ukrayna’ya silahlı müdahalesi uluslararası hukuku açıkça ihlal etmekteyse ve çatışmalar sırasında iki tarafın da savaş suçları ve insanlığa karşı suçları işlediklerine dair iddia ve veriler mevcut olsa da, kanımızca bu tutuklama kararı gerek hukuki gerekse siyasi yönden ziyadesi ile sorunlu görünmektedir. Bu noktada öne çıkan hukuki sorun devlet başkanı bağışıklığı ilkesi ile UCM’nin 27. Bu husus özellikle UCM üyesi ülkelerden Ürdün’ün bağışıklık ilkesi gereği El-Beşir’i tutuklamaktan imtina etmesine müteakip başlayan hukuki tartışmalarda ve UCM’nin ilgili kararlarında öne çıkmıştır. UCM’nin İlk Derece Dairesi, Ürdün’ün El-Beşir’i tutuklamayarak yükümlülüğünü yerine getirmediğini, zira BMGK kararının bağışıklık imtiyazını ortadan kaldırdığını belirtmiştir. Öte yandan, Temyiz Divanı kararı onaylarken gerekçeyi farklılaştırmış ve uluslararası mahkemeler önünde bağışıklık iddiasının uluslararası teamül hukuku bağlamında ileri sürülemeyeceğini iddia etmiştir. Bu gerekçe Uluslararası Adalet Divanının 2002 tarihli Tutuklama Emri (Arrest Warrant) kararının 61.